Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

iki türlü

  • 1 saçları iki türlü olmak

    постаре́ть

    Türkçe-rusça sözlük > saçları iki türlü olmak

  • 2 türlü

    türlü Art f; Sorte f; Verschiedenartigkeit f; verschieden(artig); GASTR Ratatouille f;
    iki türlü so oder so, auf zwei verschiedene Arten;
    her türlü jede(r) mögliche; jede Art von D;
    türlü türlü allerlei; alle Möglichen;
    başka türlü anders, auf andere Art und Weise;
    bir türlü (+ Negation) in keiner Weise; einfach (nicht);
    bu türlü so, ein solcher

    Türkçe-Almanca sözlük > türlü

  • 3 türlü

    1.
    ра́зный, разли́чный; разнообра́зный; всевозмо́жный
    2.
    род; разнови́дность

    sporlar kaç türlüdür — ско́лько существу́ет ви́дов спо́рта

    3.
    по-ра́зному; разли́чно; каки́м-ли́бо о́бразом

    başka türlü — и́на́че, по-друго́му

    başka türlü yapamazdı — он не мог поступи́ть по-друго́му

    bu türlü — а) тако́й; б) так

    hiç bir türlü — ни под каки́м ви́дом

    iki türlü — двоя́ко

    üç türlü — троя́ко

    Türkçe-rusça sözlük > türlü

  • 4 zweierlei

    iki türlü

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zweierlei

  • 5 двояко

    iki türlü
    * * *
    iki türlü; iki yoldan

    Русско-турецкий словарь > двояко

  • 6 zweierlei

    zweierlei ['tsvaıɐ'laı] adj
    inv çifte, iki değişik, iki çeşit, iki türlü;
    \zweierlei Strümpfe anhaben iki değişik (renkte) çorap giyinmiş olmak;
    mit \zweierlei Maß messen çifte standart kullanmak; s. a. achterlei

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zweierlei

  • 7 saç

    Türkçe-rusça sözlük > saç

  • 8 No kar di tewirî beno

    Bu iş iki türlü olur.

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > No kar di tewirî beno

  • 9 saç

    ",-çı hair (on a person´s head). - ağartmak /da/ to work on (something) for a long time. -ına ak düşmek 1. to begin to go gray, begin to get gray-headed. 2. to be getting on in years. -ın ak mı, kara mı, önüne düşünce görürsün. proverb Don´t bother to ask others about it; you´ll learn it yourself soon enough. -ı başı ağarmak to grow old. -ına başına/sakalına bakmadan (doing something) without considering that such a thing might not befit his gray hairs (his advanced age). -ından başından utanmak to be ashamed to do something disgraceful because of one´s advanced age. -ını başını yolmak to tear one´s hair, beat one´s breast (from grief). - biçimi hairdo, hair style. -ı bitmedik yetim child who is orphaned while he´s yet a tiny baby. - boyası hair dye. -larımı değirmende ağartmadım. colloq. Don´t think that I know nothing about life: I´ve lived a long time and seen a lot. - dökülümü med. baldness, alopecia. -ları iki türlü olmak to get old. -ını kestirmek to have one´s hair cut; /a/ to have (someone) cut one´s hair. - kurutucusu hair drier. - saça (baş başa) gelmek (for women) to begin to fight with each other. - sakal ağartmak /da/ to work on (something) for a long time. - sakal birbirine karışmış (someone) whose hair and beard are long and unkempt; (someone) who looks very unkempt. -ını süpürge etmek /a/ (for a woman) to work hard to serve and please (someone). - teli (a) hair. -ı uzun colloq. (a) woman. -ı uzun aklı kısa colloq. (a) woman. -ını yaptırmak (for a woman) to have her hair done; /a/ to have (someone) do her hair."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > saç

  • 10 güreş

    1. مصارعة [مُصَارَعَة]
    2. مغالبة [مُغَالَبَة]
    3. مقاتلة [مُقَاتَلَة]

    Türkçe-Arapça Sözlük > güreş

  • 11 один

    числ.
    (одна́, одно́, одни́)
    1) bir (тж. цифра)

    оди́н-два — bir iki

    писа́ть одно́ письмо́ за други́м — mektup üstüne mektup yazmak

    2) мест. ( какой-то) bir

    как сказа́л оди́н поэ́т... — bir şairin dediği gibi...

    3) → прил. ( без других) yalnız (başına); tek başına

    мы сиде́ли в за́ле одни́ — salonda yalnız başımıza oturuyorduk

    он был совсе́м оди́н — yapayalnızdı

    все уе́хали, оста́лся оди́н я — hepsi gitti, bir ben kaldım

    4) → прил. ( тот же самый) aynı

    говори́ть на одно́м (и том же) языке́ — aynı dili konuşmak

    5) → прил. ( только) bir (tek); ancak; yalnız (başına)

    (то́лько) оди́н ты суме́ешь сде́лать э́то — bunu bir sen yapabilirsin; bunu senden başkası yapamaz

    уже́ одного́ э́того доста́точно — bir bu yeter

    а одного́ э́того недоста́точно — bu da, tek başına yeterli değildir

    он пита́лся одни́м хле́бом — katıksız ekmek yerdi

    одно́й любо́вью сыт не бу́дешь — kuru kuruya aşk karın doyurmaz

    6) → прил. (в сочетании со словом "друго́й") biri; (bir) teki ( об одном из парных предметов)

    оди́н друго́го лу́чше — birbirinden güzel

    одна́ перча́тка здесь, а друго́й нет — eldivenin bir teki burada, diğeri yok

    на со́лнце у него́ оди́н цвет, в тени́ - друго́й — güneşte rengi bir türlü, gölgede başka türlü

    7) мест. (с предлогом "из") biri

    оди́н из нас — birimiz, içimizden biri

    оди́н из них — (onlardan) biri

    8) (→ сущ., ж одна́) (→ сущ., с одно́) biri; kimi(si) мн.

    оди́н спра́шивал, друго́й отвеча́л — biri soruyor, diğeri cevap veriyordu

    но́мер на одного́ — tek yataklı oda, tek kişilik

    он ду́мает одно́, а говори́т друго́е — bir türlü düşünür, başka türlü konuşur

    9) → сущ., с bir

    все мы хоте́ли одного́ — hepimizin istediği birdi

    одно́ я тебе́ скажу́,... — sana şu kadarını söyleyeyim ki...

    повторя́ть одно́ и то же — aynı şeyi tekrarlayıp durmak

    одно́ мне изве́стно:... — bildiğim bir şey varsa o da şu:...

    ••

    оди́н на оди́н (наедине)baş başa

    сража́ться оди́н на оди́н — teke tek vuruşmak / dövüşmek

    все как оди́н — tek adammışçasına, bir tek kişiymiş gibi

    одно́ вре́мя — bir vakit(ler); bir ara(lar)

    одни́м сло́вом — tek sözle / kelimeyle

    э́то одни́ слова́! — kuru laftır bu!

    оди́н-одинёшенек — yapayalnız; kuru başına kalmış

    одно́ из двух — iki şıktan biri

    все до одного́ — istisnasız hepsi

    Русско-турецкий словарь > один

  • 12 bir

    bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;
    bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;
    bir araya zusammen;
    bir araya gelmek zusammenkommen;
    bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;
    bir bakıma bei näherem Hinsehen;
    bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;
    bir çift ein paar Worte;
    bir daha noch (ein)mal;
    bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;
    bir defa (oder kere) nun (ein)mal; schließlich; erstens, vor allem;
    bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;
    -i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;
    bir gelmek sich ausgleichen;
    bir gün eines Tages;
    -e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;
    bir hoş seltsam, merkwürdig;
    bir içim su Mädchen bildhübsch;
    bir iki einige; ein- zweimal;
    bir iki derken im Handumdrehen;
    bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;
    1 Nisan şakası Aprilscherz m;
    1 Mayıs Tag m der Arbeit;
    bir nice eine ganze Menge;
    bir numaralı Nummer eins, hervorragend;
    bir o kadar noch einmal so viel;
    bir olmak oder kalmak identisch sein; fam ganz hin (erschöpft) sein;
    bir örnek uniform, unisex; einheitlich;
    bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;
    bir türlü ein und derselbe;
    bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;
    yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;
    bir vakit damals; (der)einst;
    bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;
    bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;
    bir yerde irgendwo, gewissermassen;
    bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;
    bir yığın eine Masse; viel (Zeit);
    bire bin katmak maßlos übertreiben;
    günün birinde eines schönen Tages;
    bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;
    gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam

    Türkçe-Almanca sözlük > bir

  • 13 und

    und [ʊnt] konj
    1) ve; ( Steigerung) hem de;
    \und so weiter ve benzerleri, vesaire, falan (filân);
    \und so weiter \und so fort vesaire vesaire;
    na \und? ne olmuş [o yapalım] yani?;
    \und wenn schon! olmuşsa olmuş!;
    \und wie/ob! hem de nasıl!;
    der Wagen wurde schneller \und schneller araba hızlandıkça hızlandı;
    wir redeten \und redeten konuştukça konuştuk;
    ich konnte und konnte nicht aufhören bir türlü duramadım
    2) de;
    \und vor allem her şeyden önce de
    3) math daha;
    zwei und zwei sind vier iki, iki daha dört eder

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > und

  • 14 по

    1) ...da, üzerinde;...a, üzerine

    по всей стране́ — tüm ülkede

    пое́здка по стране́ — yurt / memleket gezisi

    турне́ по Евро́пе — Avrupa turnesi

    гуля́ть по са́ду — bahçede gezmek

    соверша́ть прогу́лку по́ ле́су — ormanda bir gezinti yapmak

    прое́хать по мосту́ — köprüden geçmek

    идти́ по гря́зи — çamurun içinden yürümek

    сле́дуй по пути́ отца́ — перен. babanın yürüdüğü yoldan git

    2) в соч.

    резьба́ по де́реву — tahta oymacılığı

    3) ...a

    уда́р по мячу́ — topa vuruş

    уда́рить / бить кого-л. по лицу́ — birinin yüzüne vurmak

    откры́ть ого́нь по... —...a ateş açmak

    стреля́ть по... —...a... üzerine ateş etmek

    4) ( согласно) göre; ile;...dan; olarak

    по пла́ну — plana göre

    по про́сьбе кого-л. — birinin isteği / arzusu üzerine

    по уста́ву — tüzük uyarınca

    по протоко́лу — protokol gereğince

    по тради́ции — geleneğe uygun olarak

    по мои́м часа́м — saatime göre, benim saatimle

    по сего́дняшнему ку́рсу (валю́ты) — bugünkü rayiçle

    по сове́ту врача́ — doktorun tavsiyesi üzerine

    по приглаше́нию прави́тельства — hükümetin daveti üzerine / davetlisi olarak

    вы́платы по проце́нтам (на займы)faiz ödemeleri

    продава́ть по междунаро́дным це́нам — uluslararası fiyatlardan satmak

    шить по ме́рке — ölçü üzerine dikmek

    одева́ться по мо́де — modaya uygun giyinmek

    тогда́ хлеб был по ка́рточкам — o zamanlar ekmek karne ile idi

    знать что-л. по со́бственному о́пыту — kendi tecrübesiyle bilmek

    стано́к произво́дится по шве́дскому пате́нту — tezgah İsveç patenti ile üretiliyor

    по како́й статье́ его́ су́дят? — kaçıncı maddeden yargılanıyor?

    статья́ зако́на, по кото́рой его́ обвиняют — suçlandığı yasa maddesi

    по э́тому де́лу его́ оправда́ли — bu davadan beraat etti

    он вы́шёл из тюрьмы́ по амни́стии — genel afla hapisten çıktı

    фильм снят по его́ сцена́рию — filim onun senaryosundan çekilmişti

    от ка́ждого - по спосо́бностям, ка́ждому - по труду́ — herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre

    5) (посредством чего-л.) ile;...dan

    по звонку́ буди́льника — çalar saatin sesiyle / sesine

    по свистку́ судьи́ / арби́тра — спорт. hakemin düdüğü ile

    выступле́ние по ра́дио — radyo konuşması

    слу́шать что-л. по ра́дио — radyodan dinlemek

    что сего́дня передаю́т по ра́дио? — bugün radyoda neler var?

    заявле́ние бы́ло пе́редано по ра́дио — demeç radyoda yayınlandı

    смотре́ть ма́тчи по телеви́дению — televizyonda maç izlemek

    переда́ча идёт / ведётся по двум кана́лам — yayın iki kanaldan yapılıyor

    говори́ть по телефо́ну — telefonla konuşmak / görüşmek

    об э́том по телефо́ну не ска́жешь — telefonda söylenmez

    я получи́л сто рубле́й по по́чте — postadan yüz ruble aldım

    вы́играть что-л. по лотере́е — piyangoda kazanmak

    по су́ше — karadan, kara yoluyla

    э́тот (подъёмный) кран хо́дит / дви́жется по ре́льсам — bu vinç raylar üstünde ileri geri gider

    объясни́ть вое́нное положе́ние по ка́рте — askeri durumu harita üzerinden anlatmak

    6) (вследствие чего-л.) ile;...dan ötürü,...dığından, dolayısıyla

    по рассе́янности — dalgınlıkla

    по ста́рой привы́чке — eski alışkanlıkla

    по ли́чным моти́вам — kişisel nedenlerden

    по состоя́нию здоро́вья — sağlık / sıhhi durumu dolayısıyla

    по слу́чаю пра́здника — bayram vesilesiyle

    по той же причи́не — aynı nedenden ötürü

    по дела́м слу́жбы — görev gereği / icabı

    он вы́ехал по рабо́те / по де́лу — iş gereği / icabı gitti

    ме́ры по предотвраще́нию чего-л. — bir şeyi önleme tedbirleri, önleyici tedbirler

    8) (в области, в сфере чего-л.)...da, часто передается изафетным сочетанием

    специализи́роваться по фи́зике — fizikte uzmanlaşmak

    литерату́ра по ша́хматам — satranç kitapları

    сбо́рная СССР по футбо́лу — SSCB futbol karması

    конфере́нция по разоруже́нию — silahsızlanma konferansı

    четырехсторо́нние соглаше́ния по Берли́ну — Berlin'e ilişkin dörtlü antlaşmalar

    чемпиона́т Европы по бо́ксу — Avrupa boks şampiyonası

    пе́рвенство по стрельбе́ из лу́ка — okçuluk birincilikleri

    тре́нер по пла́ванию — yüzme antrenörü

    расхожде́ния во взгля́дах по да́нному вопро́су — bu sorundaki görüş ayrılıkları

    9) (на основании каких-л. признаков)...lı;...ca;...dan

    челове́к по и́мени Ю́рий — Yuri adlı biri

    окли́кнуть кого-л. по и́мени — birinin adını seslenmek

    звать кого-л. по и́мени — ismiyle çağırmak

    споко́йный по хара́ктеру — sakin tabiatlı

    ста́рший по во́зрасту — yaşça büyük (olan)

    ра́вный по социа́льному положе́нию — sosyal durumca eşit

    ро́дственник по отцу́ — baba tarafından akraba

    э́то был его́ това́рищ по шко́ле — okuldan arkadaşıydı

    това́рищ по кома́нде кого-л.спорт. takım arkadaşı

    я зна́ю его́ по Оде́ссе — onu Odesa'dan tanırım

    по своему́ географи́ческому положе́нию — coğrafi konumu / yeri bakımından / itibariyle

    задо́лженность по нало́гам — vergi borçları

    о́тпуск по бере́менности — gebelik izni

    статьи́ разли́чны и по фо́рме и по су́ти — yazılar biçimce de özce de ayrıdır

    найти́ рабо́ту по специа́льности — mesleğiyle ilgili iş bulmak

    рабо́тать по специа́льности — mesleğinde çalışmak

    по лицу́ ви́дно, что он дово́лен — memnun olduğu yüzünden belli

    по вто́рникам — Salı günleri

    ка́ждый ве́чер по вто́рникам — her Salı akşamı

    по вечера́м — akşamları

    по утра́м и вечера́м — akşamlı sabahlı

    по це́лым часа́м — saatlerce

    не писа́ть (пи́сем) по месяца́м — aylarca yazmamak

    по весне́ — bahar gelince, baharla beraber

    по одному́ — birer

    коло́нна по́ два — ikişerle kol

    по́ двое — ikişer ikişer

    12) (указывает на количество чего-л. при распределении, обозначении цены и т. п.)...dan;...ya

    по рублю́ шту́ка — tanesi bir rubleye

    я́блоки продава́лись по рублю́ за килогра́мм — elmanın kilosu bir rubleden satılıyordu

    дать всем по я́блоку — hepsine birer elma vermek

    13) ( вплоть до) kadar, dek

    по по́яс — beline kadar

    сне́гу бы́ло по коле́но — diz boyu kar vardı

    вы́ставка бу́дет откры́та с 10 по 20 ма́я — sergi 10-20 Mayıs tarihleri arasında açık kalacak

    14) (после чего-л.)...dıktan sonra,...ınca

    по истече́нии сро́ка — süre dolunca

    по прибы́тии — gelince

    по возвраще́нии из Ленингра́да — Leningrad dönüşü

    ••

    э́то пальто́ как раз по тебе́ — bu palto tam sana göredir

    что мы не де́лали - все не по нём — ne yaptıksa bir türlü beğendiremedik

    по мне никто́ не запла́чет — benim ardımdan ağlayanım yok

    фру́кты мы ку́пим по доро́ге — meyvayı yoldan alırız

    Русско-турецкий словарь > по

  • 15 представлять

    несов.; сов. - предста́вить
    1) (подавать куда-л.) sunmak

    предста́вить докуме́нт на по́дпись — belgeyi imzaya sunmak

    предста́вить в прави́тельство прое́кт — hükumete bir proje sunmak

    ка́ждый уча́стник мо́жет предста́вить на ко́нкурс не бо́лее двух произведе́ний — her yarışmacı en fazla iki yapıtla yarışmaya katılabilir

    2) ( предъявлять) göstermek

    предста́вить удостовере́ние ли́чности — kimlik belgesini göstermek

    предста́вить доказа́тельства — deliller göstermek

    3) ( знакомить) takdim etmek, tanıtmak
    4) тк. несов. (быть, являться кем-чем-л.) olmak

    представля́ть собо́й гла́вную опа́сность — asıl tehlike olmak / teşkil etmek

    что он собо́й представля́ет? — nasıl bir adamdır?

    5) тк. несов. ( быть представителем) temsil etmek; temsilciliğini yapmak
    6) тк. несов. (выражать, защищать чьи-л. интересы) temsil etmek

    представля́ть интере́сы трудя́щихся — emekçilerin çıkarlarını savunmak

    7) ( на сцене) göstermek, oynamak
    8) ( изображать) göstermek; taklidini yapmak ( копировать)

    он всё предста́вил в ро́зовом све́те — herşeyi toz pembe gösterdi

    в кни́ге широко́ предста́влена его́ литерату́рная де́ятельность — kitapta onun edebi faaliyetleri geniş yer tutmaktadır

    9) ( мысленно воспроизводить) göz önüne getirmek, tasavvur etmek; tahayyül etmek; düşünmek

    ино́й жи́зни он себе́ не представля́л — başka türlü bir yaşantıyı tahayyül edemiyordu

    предста́вьте себе́ моё положе́ние — benim durumumu gözünüzün önüne getirin

    предста́вим себе́ большо́й заво́д — büyük bir fabrika düşünelim

    ты не представля́ешь себе́, как я уста́л — ne kadar yorulduğumu tahmin edemezsin / bilemezsin

    я представля́л себя́ среди́ моряко́в — kendimi gemiciler arasında tasarlardım

    10) (доставлять, причинять) yaratmak

    э́то не предста́вит для нас затрудне́ний — bu bizim için bir güçlük yaratmaz

    ••

    представля́ю! — tahmin ederim!

    Русско-турецкий словарь > представлять

  • 16 раз

    I м
    1) врз kez, defa, kere, sefer

    три ра́за — üç kez / defa

    корми́ть три ра́за в день — günde üç öğün yemek vermek

    увели́читься / возрасти́ в три ра́за — üç kat / misli artmak

    в пе́рвый раз — ilk kez / kere

    я вас пе́рвый раз ви́жу́ — sizi ilk görüyorum

    я уже в тре́тий раз говорю́,... — üçtür söylüyorum,...

    прочти́ ещё раз — bir (kez) daha oku

    терпе́ние, терпе́ние и ещё раз терпе́ние — sabır, sabır, gene sabır

    ка́ждый раз по-ра́зному — her defasında / seferinde başka türlü

    на сей раз — bu kez / defa

    на сей раз хва́тит — bu defalık yeter

    раз в два дня — iki günde bir, gün aşırı

    раз в не́сколько лет — her birkaç yılda bir

    поговорю́(-ка) я с ним в после́дний раз — onunla son olarak konuşayım da

    2) нескл. ( при счёте) bir

    э́то раз, а во-вторы́х,... — bu bir, ikincisi de...

    ••

    в друго́й раз — başka sefere

    ино́й раз — kimi kez / defa

    не раз — defalarca, çok kez

    ни ра́зу — bir kez / kere olsun

    сейча́с в са́мый раз пообе́дать — şimdi yemek yemenin tam sırası

    э́то пальто́ тебе́ в са́мый раз — bu palto tam sana göredir

    II нареч.
    bir gün; bir defasında

    раз ле́том — bir yaz günü

    ка́к-то раз — bir gün, bir defasında / seferinde

    III союз, разг.

    раз (э́то) так,... — madem böyledir,...

    раз ты хо́чешь,... — madem istiyorsun..., sen istedikten sonra...

    Русско-турецкий словарь > раз

  • 17 dissemble

    v. duygularını gizlemek, gizlemek; başka türlü göstermek; görmemezlikten gelmek, iki yüzlü davranmak
    * * *
    sök

    English-Turkish dictionary > dissemble

  • 18 dissimulate

    v. duygularını gizlemek; belli etmemek, başka türlü göstermek, taslamak; iki yüzlülük yapmak

    English-Turkish dictionary > dissimulate

  • 19 dissimulate

    v. duygularını gizlemek; belli etmemek, başka türlü göstermek, taslamak; iki yüzlülük yapmak

    English-Turkish dictionary > dissimulate

  • 20 zweierlei

    zweierlei adj iki ayrı türlü;
    mit zweierlei Maß messen -e çifte standart uygulamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zweierlei

См. также в других словарях:

  • saçları iki türlü olmak — yaşı ilerlemiş bulunmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • iki lakırtıyı bir araya getirmek — meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak Kız bir türlü iki lakırtıyı bir araya getirip kendini müdafaa edemediği için lalanın başı derde girmemiş oluyordu. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • iki yakası bir araya gelmemek — geçim sıkıntısından bir türlü kurtulamamak, borçtan kurtulamamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çatal — is. 1) İki veya daha çok kola ayrılan değnek 2) Yol, ağaç gibi kollara ayrılan şeylerin ayrılma yeri 3) Dallı olan şeylerin her kolu 4) Yemek yerken kullanılan iki, üç veya dört uzun dişli çoğunlukla metal araç Çatalı elinden düştü, ağzı açık… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ikircil — sf., fel. İki anlama da gelen ve iki türlü yorumlanabilecek nitelikte olan, iki anlamlı Mısır, ikircil bir kelimedir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Sadri Maksudi Arsal — Sadreddin Nizamettinovich Maksudov or Sadri Maksudi Arsal (1878 ndash;February 20, 1957) was a prominent Russian and Turkish statesman, scholar and thinker. BiographySadreddin Nizamettinovich Maksudov was born in Taşsu, outside of Kazan, the son… …   Wikipedia

  • ikiz anlam — is., man. Bir anlatımın, iki türlü anlam verecek biçimde kurulmuş olması Çalışkan ol baban gibi tembel olma sözünde baba nın çalışkan a mı yoksa tembel e mi örnek gösterildiği belirsiz kaldığı için cümlede ikiz anlam vardır …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • saç — is. Baş derisini kaplayan kıllar Muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar... A. Haşim Birleşik Sözler saçkıran saç örgüsü sırma saç takma saç arapsaçı ci …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tezahür — is., esk., Ar. teẓāhur 1) Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma Muvaffak olamamış sanatkârın iki türlü tezahürü vardır. S. F. Abasıyanık 2) Belirti Bu hasretin garip tezahürleri de vardı. P. Safa Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • CELAL — (Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük. Azamet. Hiddetlilik, hışım. * İlm i Kelâm da: Cenâb ı Hakk ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb ı Hakk ın nev deki tecellisi. Cenâb ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • MAA — (Beraber) mânasında bir kelime olup, iki türlü kullanılır:1 İzafetle (tamlama hâlinde):a) Zarf olarak: (Celestü maa zeydin: Zeyd ile beraber oturdum)b) Sıla (cümlecik) olarak: (Musaddıkan lima maaküm: Sizdekini tasdik ederek)c) Haber olarak:… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»